.... Ad: Yaoti
 

Bekleyen ve Beklenen

Bekleme eylemini gerçekleştirmek isteyen ilk önce safını belirler. Hal ve vaziyet nereye sürüklerse elem ve kederle dolu bir yola düşülür, yol ikiye ayrılır; bekleyen ve beklenen..


İkisi de ayrı ayrı kutuplardır, kavuşma için bir yaklaşma istekliliği ve özverisi gerekmektedir ve beklenenin varlığı bekleyenin hayatında nihayetine ermiştir.


Siyahın beyazla bilindiği gibi... İki tarafta ümitle beslenir, bazen bir ümidin adamı bitirdiği görüldüğü gibi bazende bir ümit insanı yaşatmaya yeter, yaşam insanları farklı köşe başlarına doğru sürüklerken durağan olmayan yaşam biçimleri kendi aralarındaki bekleyen ve beklenen rollerini de değiştirirler.
Bekleyen tarafı..


Beklenen

Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!


Kalblere dolan ümit, ümitsiz insanların içindeki çöl kuraklığını yeşil bir vahaya dönüştürmeye kadirdir. Hergün yeni örülmeye başlanan bir kazağın, şişlerin kıvraklığıyla oluşturduğu can alıcı düğümleri çekiciliği ortaya çıkarırken aslında arka planda hergün örülen beklenen dostun, yarin, cananın, babanın, ananın, kardeşin bekleniliş öyküsüdür..

O gelmediği sürece o kazak bitmez, bu hayal bitmez, her yeni doğan güne inat bir düğüm daha eklenir, umudun bittiği yerler kördüğüm olur lakin onlarda yeni bir umutla hayata bir ucundan asılmak gibi asılınır ve kör düğüm çözülür.. başka canlı-cansız hiçbir varlık bekleyeni ilgilendirmemekte,onunla ilgili olmayan haberler değerini yitirmektedir.


Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.

İnsan benliğinin farkına varırsa dünyayı kendi dizleri üstüne çökertip kendini yücelerin yücesine çekebilir. Özden gelen kutsallık büyük bir saflıkla harman olunca ortaya çıkan hasretle; yanıp kül olan, sevdiğini arayandan başkası değildir. Bu niyetse temizliği nistebetinde cananın geçtigi yerleri belli edecek mahiyettedir.

Gözler bir değil binbir noktaya O'ndan bir işareti görmek için bakarken normal insanların algılayamadığı bir durum oluşur, zira deli mi desen veli mi birisi gezinip durur. Alemi seyreyler kısacası, ama bizim gördüğümüz alemle onun zihninde canlanan çok çok farklıdır her zaman. Normalde fiziksel olarak bedeni yerinde dursada ruhu perdelerin arkasında ceylan gibi sekmektedir...


Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!


Nemrudun Tanrıya ulaşmak için yeryüzüne kurdurduğu kulelerden tanrıya selam göndermesi bekleyenin yalnızlığını haykırmaya başlamasıyla aynı haldir. Can perdeler ve sırlar arasında kaybolmuşken cananın orada olması gerekliliği ister istemez bekleyenin büyük kaygısal davranışlara yönelmesine yol açar.

Sonuçta ilan etmekten geri durmadığı kendi kendine verdiği bir erişilmezlik vasfıyle bekleninin çokta uzağında olmadığını göstermek ister. O'nu kendisi istediği için orada tuttuğunu ve istese O'na erişebileceğini beyan eder...


Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü,
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.


Bu erişilmezlik vasfı bekleyeni daha ileriye götürerek kendine başka melekelerde vermesine-verebilmesine sebep olur. Büyükçe bir atmacanın küçücük bir serceye saldırması gibi, öylece hızlı uçmasından kaynaklanan hava akımıyla atmaca serçeyi deli edebilecegine kanaat getirmiştir. Pençeleriyle serçeye dokunmasına bile gerek yoktur. O'na dokunmadan O'nu rahatsız edebileceğini; hava değil su değil O'nda değişik bir şekilde vücut bularak bedenine, ruhuna yavaş yavaş yerleşecegini iddaa eder. Bu iddaa amansız bir kovalamacanın sonucunda ölüme dek gider.


Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim...



Sonu olmayan bir yolda sonu olduğuna inanarak gitmenin verdiği acı, azrailin soguk bedenlerde bıraktığı kokusu, toprağın aşagı bir yaratılışla yaratılması ve taşın ondan bir cüz olması bile bekleyenin topraktan yukarı olmasına yeter.


Nedenlerin, niçinlerin kaybolduğu soru işaretleri; kazağın kördüğümlerinde tekrar tekrar çözülüp örülmeyle oluşan cevaplarda belirir. Ve cevapların belirginleşmesi bekleyenin yaptığı vazifeyi bir sırra erdirir, ama bekleyen beklediğini elde etsede etmesede bu bekleyiş içinde kendine farklı bekleyişlerde edinmiştir. İşin aslı bu beklemelerde gerçek beklemeyi bulmuş ve kaybedilenlerin büyüklüğü o sırrın buğusu içinde erimiş itmiştir.

Kendine atfettiği bütün melekeleri toprağa çalarak vasiflarini eteklerinden savurarak gerçeği kısık bir sesle dile getirir. Artık kazak kefen olmuştur bedene, beklenen de bir sırdır bekleyene...



(Şiir: Necip Fazıl KISAKÜREK-Bekleyen)
(Üstada saygı ve rahmetle...)

Selametle
 

 
Bugün 12059 ziyaretçi (15557 klik) kişi burdaydı!
yucel kucuk ve ibrahim kucuk yapimidir Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol